Altılı Masa ve Kürtsüz anayasalar
Altılı Masa, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden hareketle düzenlemeye çalıştığı anayasa değişiklik teklifindeki önerilerinin bir toplumsal sözleşme taslağı olduğunun altını çizse de bu haliyle herhangi bir toplumsal mutabakatın yanına dahi yaklaşamıyor.
Altılı Masa’nın 28 Kasım 2022’de açıkladığı “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği Önerisi” birçok kesimde ciddi bir iyimserlikle karşılandı, demokratik bir değişimin habercisi olarak yorumlandı. Ancak ülkenin demokratik bir yöne doğru ilerlemesi açısından elbette olumlu bazı değişiklikler içerse de öneri, Kürtlerde benzer bir duyguyu yaratamadı. Aksine hayal kırıklığı ve umutsuzluğa yol açtığı söylenebilir. Zira 150 sayfalık metinde Kürt sorununa kaynaklık eden hususlara değinilmediği gibi, herhangi bir tavsiye de sunulamadı. Bu haliyle Altılı Masa’nın Kürt sorununa dönük perspektifinin bir hayli dar tutulmuş veya aslında hiç olmayan çerçevesi anayasaya dönük niyetin belli edilmesiyle bir açıdan teyit edilmiş oldu.
ANAYASALARIN KÜRT MESELESİ
Bilindiği gibi, yüzyıldır Anayasa metinlerinde yapılan değişiklikler, Kürt sorununun doğumu ve gelişimiyle önemli paralellikler izler. Bu paralellik esasında Türk milliyetçiliğinin zamanla egemen ideoloji olarak anayasalara monte edilmesinde açığa çıkar. Özellikle 1961’den sonraki iki anayasada Türk milliyetçiliğine özel bir vurgu yapılmaya başlanır. 1961 Anayasası’nda Türk milliyetçiliğinden “hız ve ilham” alınacağından bahsedilirken, 1982 Anayasası’nda Atatürk milliyetçiliğinin altı çizilir, Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk milliyetçiliğine bağlı bir devlet olduğu vurgulanır. 1982 Anayasası’nda bu izleğin belki de zirvesine ulaşılır ve metin coşkulu bir milliyetçilik vurgusuyla süslenir; “Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği…”
Benzer bir kullanım ülkenin bölünmez bütünlüğü mevzusunda görünür. 1924 Anayasası’nda bu vurguya ihtiyaç duyulmazken 1961 Anayasası’nda ülkenin bölünmezliğine yapılan 7 defalık vurgu 1982’de 17’ye yükseltilir. “Türk” kelimesine yapılan vurgular açısından bile bakıldığında 1924, 1961 ve 1982 anayasalarında bilinçli ve istikrarlı bir artış kendini gösterir; 1924’te bu kelimenin kullanım sayısı 18 iken, 1961’de 36’ya, 1982’de 71’e çıkarılır.
Anayasalar bir yandan Kürt meselesinin varlığından doğrudan etkilenmiş, bu mesele dolayısıyla şekil ve tavır almış, bir yandan da meselenin derinleşmesinin kaynaklarından biri olagelmiştir. Ülkenin çok kimlikli yapısını reddeden, aksine bu yapısını gizleyen veya ortadan kaldırmaya çalışan (“Türkçeden başka hiçbir dil okutulamaz ve öğretilemez”) anayasalarda bu yönde şimdiye kadar ciddi bir reform girişimi de ortaya çıkmadı.
Kürt sorununun çözümsüzlüğünün ülkenin demokratikleşmesi önündeki en ciddi engel olduğu inkâr edilemez şekilde ortadayken Altılı Masa gibi bir muhalefet blokunun bunu bir imkân olarak değerlendirip yeni anayasa önerilerine de yerleştirmesi beklenirdi. Ancak cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin yarattığı tahribatın verdiği kolaylıkla da olacak, Altılı Masa’ca ülkenin tüm demokratikleşme problemi bu sistemin içine sıkıştırılmış oldu ve Kürt sorununun üzerinden atlanmasının bir tür bahanesine dönüştürüldü: “Bu anayasa değişikliğinin amacı, Türkiye’de yönetimde keyfiliğe yol açan, anayasal hak ve hürriyetleri güvencesiz bırakan, hukuk devleti mekanizmalarının tamamını aşındıran Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini yürürlükten kaldırmak ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçişi sağlamaktır.”
ZAYIF BİR EDİTÖRLÜK ÇALIŞMASI
Öneri metninde “geçmişe dönmeyi değil, geçmişin tecrübelerinden istifade ederek istikrarsızlığa ve vesayetçi uygulamalara imkân vermeme” vaadinde bulunulurken geçmişi ve şimdiyi şekillendiren Kürt sorununa değinme ihtiyacı duyulmadı. Yine “çoğulculuk” vurgusuna ihtiyaç duyulurken (md. 28, 119, 133, 146), çok kültürlülüğün varlığı tanınmadı, bunun korunması ve geliştirilmesi için bir tedbir düşünülmedi. Benzer şekilde önsözde “farklılıklarımız” ifadesine yer verilirken bu farklılığın kültürel, etnik, dilsel farklılıklardan çok ideolojik farklılıklara işaret ettiği belli edildi. Ya da “İnsan onuru dokunulmazdır ve anayasal düzenin temelidir” vurgusu yapılırken (md. 12), anadilin kullanımı ve eğitiminin insan onurunun bir parçası olduğu, insanların kendilerini tarif ettiği kimliklerini istedikleri şekilde yaşama ve temsil edebilme hakkının bu onurlu yaşamı mümkün kılabildiği göz ardı edildi.
Bütün bu hususları önemsemeyen Altılı Masa, yine Kürt sorununa nazire yaparcasına Anayasa’nın 62. maddesinde farklı bir öneri getirdi. Buna göre; “Devlet, yurt dışındaki Türklerin hak ve menfaatlerini korur, dil ve kültürel kimliğin muhafazası ve anavatanla bağların geliştirilmesi için çalışmalar yapar.” Ne yurt içinde ne yurtdışında Kürtleri ve dillerini tanımayan anayasa metninde Türk diline yapılan vurgunun biraz daha sağlamlaştırılması önerilmiş oldu böylece. Mevcut anayasada “Yabancı ülkelerde çalışan Türk vatandaşlarını” kapsayan düzenleme yeterli görülmedi, vatandaş ifadesi çıkarılarak vatandaş olsun olmasın tüm Türkler yönünden bir devlet koruması öngörülmüş oldu. Ancak demokratik bir devlet sisteminin Türkçeyi koruma ve güçlendirme görevi kadar o ülkede var olan başta Kürtçe olmak üzere diğer diller yönünden de bu vazifesinin olması gerektiği -yine- hatırlanmadı.
Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kaya yapılan eleştirilerle ilgili, “Biz yeni bir anayasa yapmıyoruz (…) Var olan bir anayasa içerisinde özellikle sisteme dönük iyileştirmeleri, revizyonları yapıyoruz“ diyordu. Ancak yurtdışındaki Türklerin dil ve kültürel kimliklerinin korunmasını öneren düzenlemenin mevcut cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle olan bağını kurmayı bize bırakıyordu.
Masa’nın “özgürlükçü” olarak yansıtılan taslağında fikir özgürlüğü açısından da ciddi kısıtlamalar öngören düzenlemelere dokunulmuyor. Anayasa’nın bir taraftan temel hak ve hürriyetleri tanıyan ancak hemen sonra bu hakların kısıtlanmasının önünü açan özelliği düşünce özgürlüğü bakımından aynen korunuyor. Bu da “düşünce ve kanaat hürriyeti” başlıklı 25. maddedeki “millî güvenlik, kamu düzeni, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü” gibi son derece sübjektif ve belirlilikten uzak kavramlar nedeniyle ifade hürriyetinin sınırlanmasını öngören düzenlemenin aynen korunmasının önerilmesiyle kendini gösteriyor.
“Basın hürriyeti” başlıklı 28. maddede de aynı vurgu tekrarlanıyor; basın hürriyetinin kullanılmasının yukarıdaki hallerde sınırlanabileceği vurgulanıyor. “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” başlıklı 34. maddede de “millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk” gibi son derece göreceli gerekçelerle bu hakkın sınırlanabileceğini öngören düzenlemeye dokunulmuyor, yalnızca maddede yer alan “özgürlükler” ifadesinin “hürriyetler” olarak değiştirilmesi öneriliyor.
Tüm bu yönleriyle bakıldığında Altılı Masa’nın anayasa önerisinin hükümet sistemindeki değişiklik önerileri dışında mevcut Anayasa üzerinde bir tür cılız editörlük faaliyetinin ötesine gitmediği, bu zayıf editörlüğün de netice itibariyle hakkaniyetli bir metin oluşturamadığı görülüyor.
AKP’NİN 2007 ÖNERİSİ
Hatırlanacağı üzere AKP, 2007 yılında Prof. Dr. Ergun Özbudun’un başkanlığındaki komisyonun hazırladığı bir anayasa önerisini kamuoyuna sunmuş, bu tasarı uzun süre tartışılmıştı. Bu öneride “Türkçeden başka hiçbir dil, Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez” maddesinin kaldırılması, yerine Türkçeden başka dillerde eğitim ve öğretim yapılmasını sağlayacak bir madde öneriliyordu. Mevcut anayasadaki “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” ifadesi yerine “Devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır” ifadesi tavsiye ediliyordu. Bu haliyle değerlendirildiğinde ülkeyi yönetme iddiasındaki Altılı Masa’nın AKP’nin 15 yıl önce sunduğu önerinin dahi gerisinde kaldığı anlaşılıyor.
MASA’NIN GÖREVİ
AKP’nin 2007’deki tasarısını hazırlayan komisyonda da yer almış, Altılı Masa’nın Anayasa önerisini hazırlayan komisyonun üyelerinden olan Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Serap Yazıcı, yapılan bazı eleştirileri kabul ettiği cevabında “Bizim amacımız en acil olan anayasa değişikliklerini yapmaktı” diyordu. Buradan da Kürtlerin yüzyıldır yok sayılan ve ortadan kaldırılmaya çalışılan temel hak ve hürriyetlerinin Masa’nın “en acil” gördüğü konulardan olmadığını ifade etmiş oluyordu.
Altılı Masa, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden hareketle düzenlemeye çalıştığı anayasa değişiklik teklifindeki önerilerinin bir toplumsal sözleşme taslağı olduğunun altını çizse de bu haliyle herhangi bir toplumsal mutabakatın yanına dahi yaklaşamıyor. Bu nedenle kamuoyuna sunulan taslağın Kürtleri de kapsayacak, Kürtlerin dilini ve kültürel varlığını tanıyıp korumaya/geliştirmeye alacak şekilde yeniden düzenlenmesi ve önsözde vaat edildiği üzere toplumun tüm kesimleriyle müzakere edilerek şekillendirilmesi gerektiğini vurgulamak gerekiyor.(Hamza Aktan/DUVAR)